29 Eylül 2007 Cumartesi

Dalış

Yaz aylarında tatil için Bodruma gelenlerin çoğu,Bodrum yarımadası sahillerinde tatillerini çeşitli şekillerde geçirirler.Kimi,sadece güneşlenip gece daha bir aktiv eğlence tarzı seçerken,bazıları deniz sporlarını tercih eder.Yarımada kıyılarında yelken,kayak ve wind surf yaparak çok elverişli rüzgarlar ve koylardan yaralanırlar.Bodrum'da en aktiv yapılan spor ise sualtı sporlarıdır.Bodrum sualtı sporlarının merkezi, kısaca Mekkesidir.

Mavi dünyanın gizemli derinliklerine merakınız varsa doğru adrese geldiniz demektir.İster dalma eğitimi alın,isterseniz sadece bu yaz kıyılarda maske,şnorkel,palet kullanarak sualtı dünyasını keşfedebilirsiniz.

Serbest dalış yaparak gerçekleştireceğiniz dalışlar sırasında ise belki hiç uğramadığınız koyların maviliklerinde,düşünü bile kurmadığınız bir hayatın sürprizleri ile karşılaşabilirsiniz.

Ege ve Akdeniz'in birbiriyle kucaklaştığı Bodrum'un tertemiz mavi denizinde derinlere ulaşacağınız yerlerden başlıcaları;Karaada,Oraklar,Akyarlar,Turgutreis, Yalıkavaktır.


Karaada
Bodrum'un hemen içinden başlayacak olursak hemen karşıda görülen silüet Karaada'dır. Kos'a (Yunan Adası) bakan yüzündeki sığlıklarda nefesle çeşitli balık ve kabuklular yanında fok balığı bile görme şansınız vardır.Günlük motorlarla gidebileceğiniz adaya özel tekne ile gitmek daha verimli olur.

Kaçakçı Koyu,Poyraz Koyu ve Yassıkaya etrafında dalış okulları devamlı dalış yaptıklarından,bu koylar bir nevi koruma altındadır.Bu yüzden,daha tekneler yaklaşır yaklaşmaz,balıklar teknelere yemlenmek için gelirler.Koyların denize açılan burunları ve koy içindeki sığlıklar Mürekkep balığı,Karagöz,Kefal sabahın erken saatlerinde kumluk ve kırık taşlık bölgelerde Ahtapot,Vatos ve deniz kabuklularının kralı Triton görebileceğiniz canlılardan sadece birkaçıdır.

Şnorkel dalıcılığı yaparken unutulmaması gereken kural;kullandığınız malzemeye alışık olmanız,dönemeyeceğiniz kadar kıyıdan uzaklaşmamak,sürat teknelerine dikkat edip tanımadığınız canlıyı ellememek,mümkünse sualtında hiç bir canlıyı tutmamaktır.


Oraklar
Teknesi olanların iyi bildiği Oraklar gerçekten insanı büyüler.Tekneyle giderken Papuç burnunu geçerken altınızdaki mavilikte M.Ö.VI.yy.dan kalma bir batığın yattığını duyunca hemen dalış kursu alıp sualtı arkeloğu olma duygusuna kapılabilirsiniz.Kargıcık bükü,Orak adaları teknelerin Gökova yolculuklarının başladığı ve bir nevi bittiği muhteşem güzellikte bir koydur.

Sea Garden Oteli'nde bulunduğu bu koya vasıtayla karadan da ulaşabilirsiniz.Şnorkel dalışları için Kıstak adası güney ucu sığlıkları ve Orak adasının Gökova'ya bakan yüzü ve pırıl pırıl suları ve altındaki sualtı manzarası mağaralarının içindeki renkli süngerler ve macro hayat,Türkbükü'nde tüketilen Mohito'lardan daha etkili olabilir. Sığlıklardaki rokfor peyniri dokusunda yatay kesilmiş kayalar buraya ayrı bir gizem vermektedir.


Akyarlar
Akyarlar'dan tekne ile gidebileceğiniz süper bir dalış noktasıda,Kargı adasıdır.Her türlü tekne adanın Bodrum'a bakan güney yüzünde demirleyebilir.Su üstünde gördüğünüz yapı bütün ihtişamıyla sualtında devam etmektedir.Rengarek kayaların arasında,Papağan balıkları,Baracüdalar,Sinaritler,Kefaller,ufak sürülere saldıran Torikler suyun ve bölgenin dinamiğine uygun bir canlılık sergilerler.Burda balık avlanmaması çok yerinde olur.


Turgutreis
Turgutreis civarındaki adalara gitmek için tekne şarttır.Aşırı avcılıktan nasibini alan bu yöredeki derinliklerde mavi tarih yatmaktadır.Şnorkelle rahatlıkla görebileceğiniz binlerce yıllık amforalar,birbirine kaya gibi yapışmış sizi bekler.Hemen yanı başında direği suyun üstünde görünen,koyun taşırken Yassı adanın sğlıklarına çarpıp batan Mirna M serbest dalarak rahatlıkla göreceğiniz bir gemidir.Kaç metre dalabilirseniz dalın,gemi hemen altınızda.Bu bölge tüplü dalışlara kapalı.Diğer adaların kıyıları da dalmaya çok uygundur.


Yalıkavak
Süngerciliğin önemli yerleşim merkezlerinden Yalıkavak,Xuma beach gibi beach club'ların civarındaki şamandıralanmış bölgelerde şnorkel dalışları yapabilirsiniz.Tekne ile çıkacak olursanız Gemitaşı,Dodo Beach'in açıklarındaki taşlıklar,Kızılada ve Çatal adasında süper dalışlar yaparken binlerce yıllık ticaret gemilerinin yükü olan testi parçalarını gözden kaçırmayın.


Dalış Okulları
Aegean Pro Dive +90 252 316 07 37
Askin Diving +90 252 316 42 47
Crystal Diving +90 252 313 42 15
Erman Dive +90 252 313 59 89
Motif Diving +90 252 316 62 52
Yunus Scuba +90 252 316 58 90


Dalış Malzemeleri
Berk Marin (0252)313 45 21
Bodrum Dive Store (0252)316 04 93
Bodrum Su Sporları (0252)316 63 92
Bodrum Yat Marine (0252)316 21 23
Canel Ticaret (0252)316 16 50
Deniz Marin (0252)313 36 58
Derin Dive Shop (0252)313 01 73
Has Marin (0252)316 43 45
Marintek (0252)316 89 09
Önder Marin (0252)316 88 32
Pupa Teknik (0252)313 66 97
Tekno Ege (0252)316 57 50
Tekno Marin (0252)313 39 03
Tuncay Marin (0252)316 88 79

Mavi Yolculuk

Tatil geçirmek üzere denizi seçmenin pek çok nedeni vardır. Bir kere, deniz zevkin ta kendisidir… Dalgaların, rüzgârın ve yelken açmanın yarattığı iç rahatlığının birbirlerine karışımı bir başkadır; tekbaşınalık ve kendine yeterlilik duyguları, doğayla başbaşa iletişim, arkadaşlarla birarada olmak ve kişinin kendi kendineliği, deniz üstünde doruğa ulaşır. Tekneyle gezinmek için, taptaze esen rüzgârın, pırıl pırıl suların ve bol güneşin olduğu pek çok güzel yer vardır. Peki, öyleyse neden ille de Türkiye'nin Ege kıyıları seçilir? Nedeni, yalnızca tekneyle gezmek değildir, çünkü dünyanın pek çok kıyısında bu zevk tadılabilir; ancak, demir atıldıktan sonra yaşanılanlar önemlidir. Ege kıyıları boyunca koyların ıssızlığı, köylülerin samimiyeti, görülmesi gereken tarihsel yerler… Tüm bunlar Türkiye'yi deniz yoluyla dolaşmayı çok özelleştirir.

Antik kalıntıların anayurdu ve en eski çağlarda en ünlü kişelere tanık olmuş Ege'nin Türkiye kıyılarındaki denizinin dünyada eşi benzeri yoktur. Bilindiği gibi, tarih boyunca eski Yunanlılar bu kıyılarda bir çok medeniyet kurmuşlardır. İskender ve lejyonları, dünyanın bu en zengin şehirlerini yağlamak üzere buralarda durakladılar. Bodrum yakınlarında, bir yanda Sezar donanmasını toparlarken, diğer yanda da Antonyo ve Kleopatra, ait kıyılarda keyif sürmekteydiler. Aziz Pol (St. Paul) sık sık buraya gelerek, Asya'nın yedi kilesesini kurdu. Bu arada John da Mary'I ıslah olmak üzere Kuşadası'nın yukarısındaki dağlarda bulunan son barınağına gönderdi. Kanuni Sultan Süleyman, orduların Marmaris'te düzene sokarak, güçlü Rodos kalesindeki Haçlı şövalyelerine saldırdı. Aynı sularda, General Nelson, Mısır'dan geri çekilen Napolyon'u kovaladı.

Deniz taşımacılığından yararlanılarak; ticaret, ticari ilişkiler ve medeniyet gelişti, kültür arttı ve bu topraklar tarih boyu orduların uğrak yeri oldular. Bir zamanlar, kara yolculukları kervancılıktan biraz daha geliştiğinde, denizaşırı ticaretin boyutları, tarihi Ege kıyılarındaki bir çok şehrin kurulmasını ve korunmasını gerektirdi.

O zamanlar yük gemileri, bugünkü keyfi gemi yolculuklarının rotalarında, kıyıya iyice yakın seyrediyorlardı ve rüzgâr çıktığında, rahatlıkla koylara sığınabiliyorlardı. Bu yörede tarih boyunca şehirler kurularak, denizciler barındı. Özellikle de Knidos, bugünün Datça'sının yakınlarından, Lorima Yarımadası'nın ucunda bulunan geçen gemilerin mecburen ikmal yaptıkları ve kıyıdan yukarılara doğru yelken açmadan önce, şiddetli kuzey rüzgârının dinmesini bekledikleri bir noktaya taşındı. Zamanla, yaşamlarını deniz ticaretinden sağlayan sayısız Helenistik şehrin bütün direnmelerine karşın, kıyılar dolarak sığlaştı, bu sitelerin önemleri ve deniz ticaretleri giderek azaldı.

15-25 metrelik ticaret gemilerinin çağı yakın zamanlarda sona ermiştir. 25 yıl kadar önce ticari taşımacılığın çoğu böyle yerli yapı ahşap teknelerle sürdürmekteydi. Yol boyunca zevkle seyredilen manzaralardan dolayı, bu deniz yolculuğunun adına modern bir Türk deyişle "Mavi Yolculuk" denilmektedir.

Bugün, yerel kıyı trafiğini yalnızca gezinti tekneleri oluşturur. Büyük yük gemileriyse, açık denizlerde seyreder. Arasıra inşa edilen balıkçı teknelerinin dışında, yüzlerce tersanede, gezinti tekneleri inşa edilmektedir. İdeal iklim koşulları, davet edici sular ve her biri kendine özgü güzellikte birçok sayıda eski liman, koy ve kıyılar, başka birçok hoş ve çekici özellikler, modern Türkiye'nin misafirperverliği ile Ege'nin Türkiye kıyıları, akdeniz üzerindeki deniz yolculuğunu çok çekici hale getirmekte ve bu seyir cennetine özel bir isim verdirmektedir: Turkuaz kıyılar.

Turkuaz kıyılar, kuzeyde Kuşadası'ndan güneyde antalya'ya kadar yaklaşık 350 deniz milidir. Birbirine karışmış kıvrım kıvrım kıyılar, uzunluğu iki kez artırır. Hem körfezin karşısında ve her burnun etrafında ya yeni bir koy uzanır veya küçük bir köy, ya da antik bir site yer alır.

Bodrum'dan çevreye kalkan gezi amaçlı tarifeler çok çeşitlidir. Bodrum yarımadasının kuzey ucundaki ıssız Güllük Körfezi'nde, düzinelerde metruk koy boyunca gümrah ormanlar kayalık kıyılara doğru alçalır. Ziyaretçiler, sayısız metruk koyun ağaçlıklı yamaçlarında otlayan keçi sürülerinin boyunlarındaki çanların seslerini duyar. Güllük Körfezi'nden yalnızca bir kaç kilometre içerilerde antik Didim harabeleri ve Iasos yer alır. Doğuştan denizci konuklar buralardaki harabelerin arasında demir atar, yerel denizcilerin yakaladığı balıkları birer birer tadarlar.

Bodrum'dan güneydoğuya doğru, Güllük'ten daha çok tanınan Gökova Körfezi yeralır. Gökova'nın sayısız koyları, birer birer, kendilerine has keyiflerin türlerini sunarlar. Deniz kenarındaki köy ve tavernalar daha kalabalık ve canlı birer atmosfere sahiptirler. Gökova'nın içindeki bir ada üzerinde kurulu antik Keramos şehri kalıntıları da ayrıca ünlüdür. Kleopatra kumsalının, Kleopatra ve sevgilisi Antonyüs için Mısır'dan getirtildiği rivayet edilir. Gökova'nın güneybatı ucunda, bir zamanların en büyük şehri ve antik çağın en büyük heykeltraşı Preksiteles'in vatanı olan Knidos'un kalıntıları yer alır. Bugün Knidos'a ancak deniz yoluyla ulaşılır; binlerce yıl öncesinde de olduğu gibi, bu tarihi liman yatları barındırır.

Gökova Körfezi'nin ardında güneyde antalya'ya doğru kıyı 200 mil uzanır. Datça Yarımadası'nın uzun burnunun altındaki Hisarönü Körfezi'nde, doğuştan denizci konukların keşfedebilecekleri yüzlerce koy ve ada bulunmaktadır. Hisarönü'nün ardında yeralan ünlü Marmaris'in geniş koyunda, Türkiye Egesi'nin en büyük otelleri ve marinası yer alır.

Marmaris'ten Antalya'ya kadar uzanan kıyı, olağanüstü güzellikleri gözler önüne serer. Karetta Kaplumbağaları'nın son yuvalandıkları yer olan İztuzu kumsalı yemyeşil Dalyan'ı korur. Nehrin ağzındaki kumsalın karşısında bulunan küçük teknelerin getirdikleri konuklar ünlü Kaunos harabelerini ziyaret ederler. Körfeze iyice sokulmuş Göcek Köyü ile gürültülü Fethiye Limanı, Fethiye Körfezi'nin içindedirler. Fethiye'nin güneyindeki Ölü Deniz'in çakıllı kumsalı, benzeri görülmemiş güzellikteki küçük limanı korur. Küçük birer köy olan Kalkan ve Kaş'I ziyaret edenler, batık şehri ve Osmanlı Kalesi'ni görme şansını elde ederler. Mavi yolculuğun son durağı Antalya'dır. Konuk tekne burada eski kasabanın gölgesine demir atar. İçindeki ziyaretçiler de Türkiye'nin en büyük ve en ünlü yazlık şehirlerinden birinin gece yaşamından ve eğlence türlerinden örnekler yaşarlar. Bir çok uğrak limanının büyüleyici ve pırıl pırıl güzelliğinin yanısıra, Mavi Yolculuk sırasında, gulet tipi özel yapıdaki tekne ile pek çok yer gezilip görülebilir. İtalyanca'daki "gouletta" sözcüğünden gelen "gulet"ler, geleneksel Akdeniz yelkenli teknelerinin çağdaş uyarlamalarıdır. Ege çamından yerel olarak inşa edilen guletin, geniş kaburgalı bir güvertesi ve geniş hacimli kabinleri vardır. Kaptan, aşçı ve tayfadan oluşan mürettebatı ve doğaya uyumlu görüntüsüyle guletler, turkuaz kıyıların keyfini çıkartmak için idealdir.

Denizi yüzlerinde hissetmek için yaratılmış deneyimli veya acemi denizciler, bu turkuaz suların keyfini çıkartabilmek için, kıyılardaki Kuşadası, Bodrum, Marmaris veya Antalya gibi belli başlı limanlardan; yat, üstü açık tekne, flotilla ve gulet gibi çeşitli türde tekneler kiralayabilirler.

Ege'nin Türk kıyıları, doğası, tarihi ve konukseverliği ile, benzer yörelerden farklıdır. Buralara kolayca gelinebilir. Geldikten sonra da, modern dünyanın dert ve kederlerinden uzaklaşılır. Antik tarih, tenha koylar ve zamanın dışında kalmış köyler… Şehirlerin itiş kakışından ve telaşlı sayfiyelerden yalnızca kısa bir mesafedeki bu yerler, en yorgun konukların bile, biraları gelerek keşfetmelerine fırsat verir. Mavi Yolculuk, bir başka yerde asla görülemeyecek keşifler yapılacağını garanti eder.

Yat Turizmi

Akdeniz, Ege Denizi, Karadeniz ve Marmara Denizi, Türkiye'yi kuzey, batı ve güneyden çevrelemektedirler. Türkiye, yatçıların her gece değişik, özel demir atacakları koy, körfez ve plajların hazinesidir ve Mavi Yolculuğa ev sahipliği yapmaktadır. Bu şiirsel deniz yolculuğu, insanın kara yerine deniz perspektifinden tarihi deneyimi, körfezlerde ve denizlerde rüzgara yelken açmak ve tabiatla birleşmek anlamındadır. Bu yolculuk, aynı zamanda, sizi Kleopatra' nın özel plajına, Olimpos Dağı'nın ebedi ateşine ve eski uygarlıkların binlerce arkeolojik kalıntısına götüren bir yolculuktur.

Türkiye'de yatçılık, size kıyı köy ve kasabaların sevimli ve konuksever halkı ile gerçekten yararlı kültürel değişim deneyimi sağlayacaktır. Genellikle batı ve kuzeybatıdan esen ılımlı rüzgarlar, doğanın tadına varılmasını sağlayarak, uzun yaz mevsimini yatçılık için ideal hale getirmektedir. Bazı bakır turkuvaz kıyılar ve korumalı körfezlerden deniz seviyesinden neredeyse 3.000 metre yükseklikte dağ tepelerini seyretmek mümkündür.

Türkiye'de yatçılık, sizi tekrar tekrar gelmeye, kıyıda başka bir köşeyi keşfetmeye ve deniz hayatını yeniden yaşamaya özendirecektir


Marinalar
Türkiye'nin en donanımlı marinaları Güney Ege ve Akdeniz kıyılarında İzmir, Kuşadası, Bodrum, Datça, Bozburun, Marmaris, Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaş, Finike, Kemer ve Antalya'da yer almaktadır. Bu tam donanımlı limanlarda, yatçılar gereksinim duydukları hizmet ve malzemeleri bulabilmektedirler. Antalya, Dalaman, İzmir ve İstanbul havaalanları tüm Türk marinalarına süratli bağlantı kurarlar. Kolay bir uçuştan sonra yatınıza binip deniz yolculuğunuza başlayabilirsiniz.

Tartışmasız Ege sahillerinin "en can alıcı noktası olan Bodrum, bohem atmosferi ile insanları büyülemektedir.

Rodos şovalyeleri tarafından inşa edilen Ortaçağ kalesi; Ege Denizi ve Akdeniz'in birleştiği Bodrum'un körfezine girişi korumaktadır. Bodrum Kalesi'de Sualtı Arkeoloji Müzesi bulunmaktadır.

Bodrum'da alış verişi zevk haline gelmiştir. Hatıra eşyaları her yeri doldurmuştur. Bodrum Turban Marinası sevimli ve iyi donatılmış marinalarından biridir.

Demir atılacak yerlerden biri, güzel manzaralı Akbük'tür. Sedir Adası böcek kabuklarından kaynaşan kum ile plajın ve körfezin karşı yakasındaki Kıran Dağı'nın manzarasını ön plana çıkarmaktadır. Atmışaltı Körfezi ve girintili çıkıntılı sahil çizgisine sahiptir. Datça kasabası çok sayıda renkli deniz ürünleri lokantası, pub ve diskoteğiyle yatçıların popüler bir mola noktası haline gelmiştir.

Hisarönü Körfezi'nde sakin Keçibükü Koyu yer almaktadır. Körfez Marina'nın çevredeki dağ ve ormanlar ve doğal kum oluşumu olan uzun "Kızkumu" (batık iskele) gibi çok sayıda doğal güzelliği bulunmaktadır. Türkiye'nin gulet - inşa merkezlerinden biri olarak ün yapmış Bozburun Kasabası bulunmaktadır. Bir türkuvaz cenneti olan Kumlubük, körfezin güney sahilindedir; kuzey sahilde, suyun ardında, Rodos şehri Amos yer almaktadır. Turunç'ta doğal bir liman, suları ile geniş bir açıklığa yönelmiştir.


Guletler
Türkiye'nin yerli deniz aracı Guletler özgün tasarımı, pratiklik ve mavi yolculukla özdeşleşen rahat bir tarzı kaynaştırmaktadır. Yıllardır balık avı ve ulaşım amaçlı kullanılan geleneksel sanat türünden geniş güverteli guletler şimdiki görüntülerine doğru gelişme göstermişlerdir.
Bodrum, Bozburun, Marmaris, İstanbul ve Karadeniz kıyılarındaki tersanelerde inşa olunan bu gemiler, motorlarıyla birlikte deniz aracı teçhizatıyla donatılmaktadırlar. Guletlerdeki yolcu sayısı geminin boyuna bağlı olmakla birlikte, çoğu sekiz ile on iki kişi barındırabilmektedir. Bu gemiler, yolculara müstakil konaklama sağlayabilmekte, kiralandıklarında hizmet ve eğlence olanağı vermektedirler. Modern Guletler bir evin tüm konforuna sahiptir. Deniz yolculuğunda küçük grupların yakınlığı, dostluk ve paylaşma atmosferini geliştirmekte; müşteriler ve mürettebat arasında rahat ilişkiler yaratabilmektedir. Seyahat acentaları özel gruplar veya istenildiğinde münferiden charter ve belirli turlar düzenleyebilirler.

Bir Guletle, büyük okyanus gemileri Kruvazörün aksine, kıyıda gizlenmiş ve çoğu kez metruk koy ve körfezler keşfedilebilir. Küçük liman ve yerleşimler kıyı hayatının büyük gemilerin gerçek şekilde yansıtamadığı samimi bir görünümünü sunmaktadırlar. Bir bakıma Gulet odası denize bakan manzaranın devamlı değiştiği tam servisli bir otele benzetilebilir.


BODRUM KUPASI
Charter yatlarının kaptan ve sahipleri genelde yaz sezonu boyunca teknelerini kendi zevkleri için pek kullanamazlar. Bodrum Kupası onlar için de bir fırsat yaratır; dostlarını, sevdiklerini yanlarına alıp Ekim'in üçüncü haftasında heyecana, eğlenceye ve tatile yelken açmaktadırlar. Bodrum'un çok renkli mozaiğine büyük katkıda bulunduğuna inandığımız Bodrum Kupası Yelkenli Ahşap Yat Yarışları, deniz üstünde bir şenliktir... Yelken kullanımının sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması gibi eğitsel amaçlar da gözeten ve ahşap yatların tanıtımına büyük katkı sağlayan bir etkinliktir aynı zamanda da... Bodrum Kupasının, kendi yatı ile katılanların yanısıra, katılan teknelerin çoğunun charter yatı olması nedeni ile dünyada eşine ender rastlanan bir yaklaşımla, profesyonel olsun veya olmasın, isteyen herkesin mürettebat veya yolcu olarak yarışa katılabilme özelliğinden dolayı ayrı bir önemi vardır. Bodrum Kupası, katılanların yarış heyecanının yanısıra, Mavi Yolculuk zevkini de tadabildikleri en büyük deniz organizasyonudur..
Kısaca, Bodrum Kupası bir tutkudur 1989'dan bu yana... ERA Bodrum Yat Kulubü sektördeki en eski acentalardan biri olan ERA Yatçılık, charter yatlarında yelken yapacak deneyimli denizcilere duymuş olduğu gereksinimin karşılanamadığı gerçeğinden yola çıkarak sorunu aşabilmek için, yelken kullanımının yörenin gençlerine öğretilmesi, sevdirilmesi ve yaygınlaştırılmasını amaçlayarak 1994 yılında ERA Bodrum Yat Kulübünü ,Türkiye Yelken Federasyonuna federe ederek kurdu. Bu tarihten itibaren de, Bodrum Kupasının organizasyonu, ERA Bodrum Yat Kulübüne devredildi. Kulüp, Bodrum Kupasının yanısıra, amaçları doğrultusunda Optmist ve Laser sınıfı yelken kurslarını başlattı. İlk meyvalarını çok kısa sürede veren bu kurslar neticesinde, 1998 yılı Türkiye şampiyonluğu ve daha birçok ulusal ve uluslararası dereceler kazanılarak, Türk Optimist Yelken Milli takımına yeni birçok sporcu yetiştirilmesine de önayak olundu. Sektörün en büyük açıklarından biri olan yelkenli bir okul gemisi ihtiyacını da bu bağlamda gündeme getiren Kulüp, Bodrum'da böyle bir projenin başlatılmasında da öncü rolü üstlendi.

BODRUM YAT İMAL VE ÇEKEK YERLERİ
Ağanlar A.Ş. 0252 3167108 / 0252 3161683
Ağantur A.Ş. 0252 3105150 / 0252 3165155
Ceklift 0252 3136753 / 0252 3136755
Ethemoğlu 0252 3162148 / 0252 3134133
Mels A.Ş. 0252 3163106
Hamit Rüştü 0252 3160653
Mercan Yatçılık 0252 3162880 / 0252 3136891
Yat Lift 0252 3167842 / 0252 3136891

BODRUM YAT İMAL YERLERİ
Dinç Arslan 0252 3164278
Dirmil tersanesi 0252 3166658
Ege Yat A.Ş. 0252 3161734
Hasan Ali Bayar 0252 3165126
Mehmet Kocatepe 0252 3689151
İlkay Mıstık 0252 3689695
Mustafa Cengiz 0252 3185119
Mustafa Caner 0252 3165272

BODRUM YAT ÇEKEK YERLERİ
Bofor Ltd.Şti 0252 3162054
İsmet Cengiz 0252 3165338
Niyazi Müştü 0252 5310295

ULAŞIM

Karayolu:
Bodrum'a ülkemizin tüm illerinden düzenli otobüs seferleri ile ulaşılmaktadır.
Otobüs terminali şehir merkezindedir.

Otogar Tel : (+90-252) 316 26 37


Denizyolu:
Yunan Adaları İstanköy'e (Cos) ve Rodos'a düzenli feribot seferleri yapılmaktadır.
Bodrum'dan Datça (Knidos) , Didim ve Dalyan'a da deniz bağlantıları bulunmaktadır.
Feribot ve deniz otobüslerinin hareket noktaları Ana Limandadır.

Bodrum Feribot Acentesi :(+90-252) 316 08 82
Bodrum Express (Deniz Otobüsü)(+90-252) 316 10 87


Havayolu:
Bodrum-Milas Havaalanı ilçe merkezine 30 km. uzaklıktadır.
Ulaşım THY servisleri, taksi ve dolmuşlarla yapılmaktadır.

Havalimanı Tel: (+90-252) 523 01 01

TARİHÇE

İnsanların birlerce yıl boyuncu yerleşik olarak yaşadıkları Bodrum, inanılmayacak kadar zengin bir geçmişe sahiptir. Birçok büyük uygarlığın ve tarihi olayların içinde veya yakınlarında oluşmuş olması, Halikarnas'ı (Bodrum'un eski adı) tarihçiler için önemli bir yer konumuna getirmiştir. Bodrum hakkındaki tüm bilgilerin tek bir kaynaktan elde edilmesi olanaksız gibidir; bu nedenle aşağıdaki bilgiler birçok kaynaktan derlenmiştir.

Bu bölgede yapısal izler bırakan ilk yerleşim yeri; Aziz Peter (St. Peter) kalesinin bulunduğu şimdiki küçük kayalık İadaydı. (O zamanlar kale tamamen suyla çevriliydi). St. John şövalyeleri kendi kalelerini inşa etmeye geldiklerinde, M.Ö. 1100'lerde Dorlar tarafından yapılmış daha eski bir kalenin kalıntılarıyla karşılaşmışlardı.

M.Ö. 5'ci yüzyılda yaşamış olan ve "Tarihin Babası" olarak tanınan Herodot, Halikarnas'ta doğmuştur. Herodot, Dorlar'ın, Peleponez'in doğu kıyılarında Trözen'den geldiğini yazmıştır. Dorlar, yeni adalarına Zefiriya, yerleştikleri bölgeye de Zefiriyum adını verdiler.

Tarihçiler, Harikarnas'ın temellerinin nereye dayandığı hakkında çok az bilgiye sahiptirler. Halikarnas hakkındaki ilk bilgiler M.Ö. 7.y.y.'a dayanır. Halikarnas, Heksapolis-Dor Konfederasyonu'na bağlı altı üyeden biriydi. Ayrıca karada Knidos şehri, Kos adası ve Rodos üzerindeki üç şehir de bu üyeler arasındaydı.

Bu şehirleri kurmak, oraya sonradan gelerek çevreyi önceki sakinleriyle paylaşmak zorunda kalan Dorlar için hiç de kolay değildi. Karyalılar olarak bilinen bölge yerlilerinin yoğun ve şiddetli saldırılarından kendilerini korumak zorundaydılar. Homeros "İliyada"sında Karyalılar'dan "dil barbarları" diye söz etmiştir. (Bununla birlikte, bir çok dilbilimci, Bodrum'un da içinde bulunduğu bölgedeki lehçenin Türkiye'nin batısındaki en kaba lehçe olduğunu belirtmiştir). Eski tarihçiler, Karyalıların Yunanlılar'a miğferlerinin üzerindeki sorgucu nasıl takacaklarını ve önceleri omuz hizasına savrularak kullanılmakta olan kalkan kabzasını nasıl kullanacaklarını öğrettiklerini yazmışlardır.

Bir Yunanlı'nın Salmakis'te han açmasıyla (bu han günümüzde, Bodrum limanının batısında, şimdiki Bardakçı Koyu'nun suları altında kalmıştır) Dorlar ve Karyalılar bölgeyi birlikte yönetir duruma gelmişlerdi; hatta Karyalılar zamanla kolonidekilere oranla daha düzenli bir yaşantı kurdular. Her iki ırk da barış içerisinde yaşamağa başladı ve karşılıklı ticari ilişkilere de girişildi.
Salmakis pınarının bir çok rahatlatıcı özellikleri olduğu rivayet edilmiştir. Bir başka rivayet de, içimi mükemmel olan bu suyun erkekleri yumuşattığı, efemineleştirdiği, hatta bazı durumlarda iktidarsızlaştırdığı hakkındadır. Bu iddialar sonucunda da Hermafrodit efsanesi doğmuştur.
Rivayete göre, güzellik Tanrıçası Afrodit'in delikanlılık çağındaki oğlu bir gün çeşmeden akan suyun oluşturduğu bir gölde yüzer. Gölün perisi Salmakis, ona aşık olur ve tanrılara tek bir vücutta yaşayabilmeleri için yalvarır. Dileği kabul edilir; tanrılar da yarı erkek, yarı kadından oluşan Hermafrodit'i yaratırlar.

Herodot, Halikarnas'ın çevresinde İyonyalı denilen bir grup yerli halkın giderek çoğaldığını, hatta iki halkın içiçe yaşadıklarını yazmıştır. Bu durum Heksapolis'in diğer sakinlerinin pek hoşuna gitmemiş ve bir Halikarnaslı'nın yanlış bir davranışı, Halikarnas'ın ittifaktan kovulmasına zemin hazırlamıştır.

Apollo'nun onuruna her yıl düzenlenen Tropium'daki oyunlara altı şehir de katılır. Bir yıl, Agasides adındaki bir Halikarnaslı bronz madalyayı kazandığında, törelere uyup, ödülü Apollo'ya adamak yerine, evindeki duvara asınca, diğer Dor şehirlerini öfkelendirmiş ve Halikarnas'la ilişkilerini kesmeleri için onlara yeterli nedeni sağlamış oldu.

M.Ö. 5'ci y.y.'da Halikarnas tamamiyle bir İyon şehri görünümündeydi. Herodot ve amcası Panyasis o sıralarda eserlerini İyonca'da yazmışlar, bu döneme ait hiç bir eserde de Dor lehçesinin izine rastlanmamıştır.

M.Ö. 546'da Persler (İranlılar) kıyıdaki Yunan şehirlerini işgal etmişler, Halikarnas da diğer şehirlerle birlikte düşmüştür. Pers yönetiminde birçok hanedan, şehri yönetimiştir. Bunların en ünlüsü de M.Ö. 480'de yönetime geçen I.Artemis'tir.

Herodot yazılarında, bu dikkat çekici kadına geniş yer vermiştir; o sıralarda Yunanistan'I istila etmekte olen Zerzes'in donanmasına I. Artemis'in gereksizce gönüllü asker toplanması hakkında şöyle yazar: "…erkekçe tavır ve davranışları onu savaşa sürükledi… Yunanistan'a yapılan saldırıya, kadınlığını gözardı ederek katılması, beni gerçekten de etkilemiştir…". Bu saldırıda bir savaş gemisini büyük bir başarıyla kumanda etmesi, Zerzes'e "Emrindeki erkekler kadın, kadınlarsa erkekçe davrandılar" dedirtmiştir.

Artemis'in oğlu Pisindalis, onun ardından başa gelmiş ve Halikarnas'ın (Kos ve başka şehirler de olmak üzere) yönetimini sürdürmüştür. Tarihçiler Pisindalis dönemi hakkında pek yorum yapmazken, oğlu II. Lidamis için acımasız, zalim ve baskıcı sıfatlarını kullanmaktan kaçınmamışlardır. Herodot, II. Lidanis'in otoritesi ve zulmü karşısında dayanamayarak anayurdunu bırakıp, Samos adasına gitmiştir. 1856'da arkeolog Sir Charles Newton,
II. Lidanis'in kendi politikasına uymayan görüşlere karşı olduğu olumsuz tavrı açıkça ortaya koyan bir kanun belgesi bulmuştur. II. Lidanis'in ardından kimin yönetime geldiği, ya da zulmünün neden ve nasıl sona erdiği hakkında hiç bir bilgiye sahip olmamakla beraber, bölgede M.Ö. 4 ci y.y.'da büyük bir değişimin yaşandığını söyleyebiliriz.

Bir önceki yüzyılda, Pers yönetimi bölgeden atıldıktan kısa bir süre sonra, Atina ile Persler arasında imzalanan "Kral Barışı" antlaşmasıyla, Asya'daki şehirlerin yönetimi tekrar Perslerin idaresine geçmiştir. Persler bölgeyi küçük prensliklere bölmüş ve M.Ö. 377'lerde Kral Mozulus, Karya ve Halikarnas valisi olarak bölgeyi yönetmiştir.

Mozolus'un iktidarına kadar Halikarnas oldukça küçük bir şehir niteliğindeydi, ancak Mozolus'un bu bölge için müthiş projeleri vardı. Ayrıca, bu bölgenin istihkam ve ticaret için çok elverişli olduğunun da farkındaydı. Başkent, Milasa'dan (bugünkü Milas) buraya taşıyarak şehrin etrafına büyük ve uzun duvarlar inşa ettirmişti; bu duvarların günümüze kadar ulaşan bölümleri halen Bodrum'dadır. Bölge nüfusunu arttırmak amacıyla Mozolus, diğer altı şehrin yerleşim yerlerini de buraya taşıttı. Mozolus, bu projelerini uygulayabilmek için, idaresinde halkı ağır vergilere boğdu. Öyle ki; "omzu aşan uzunluktaki saçtan bile vergi alacak kadar…".
Mozolus'un projelerinden biri de, klasik çağdaki Bodrum'dan günümüze ulaşabilen tek yapı olan Antik Tiyatro'dur. Bodrum'un ortasındaki Göktepe dağının güney eteklerindeki bu tiyatro, Anadolu'nun en eski tiyatrolarından biridir. 1960'larda bir grup Türk tarafından restore edilen bu tiyatro, günümüzde de Bodrum'daki bir çok festivale sahne olmaktadır.

Tiyatro'yu görmeye gelen turistler orada öylece oturup, limandan çıkan ve limana yanaşan tekneleri izlerlerken, o keyifli saatlerin nasıl da geçiverdiğini farketmezler. Tiyatronun ilginç nitelikleri arasında, oyunlardan önce Diyonyus uğruna kurbanların kesildiği sunağı ve bazı koltukların arasındaki, belki de gölgelik olarak kullanılmış olabilecek delikleri sıralayabiliriz. Her koltuk arasında 40 cm.'lik bir mesafe bırakılmış olan tiyatro 13.000 kişi kapasitelidir. Göktepe dağına kısa bir tırmanış sırasında, taştan oyulmuş mezartaşlarını görebilirsiniz. Roma ve Helenistik çağdan kalan bu oyulmuş mezartaşları, bir zamanların ölüm sembollerini ve çeşitli lahitleri hala üzerlerinde taşımaktadırlar (bazı kalıntılar halen kale müzesinde sergilenmektedir).

Mezarlarda görülen sembollerden biri de küçük "gözyaşı kapları" dır. Bu yüksük büyüklüğündeki kaplar yas tutanların gözyaşlarıyla doldurularak, ölüyle birlikte gömülürdü. Bir kişinin önemi arttıkça, "gözyaşı kapları"nın sayısı da artardı. Mozolus M.Ö. 353'te ölünce kızkardeş-karısı Artemis II başa geçti.

Artemis II yalnızca onüç yıl tahtta kaldı, fakat iki önemli iş yaptı; biri, tarihsel çağların yedi harikasından biri olan Kral Mozolus'un mezarının inşaatını sürdürmekti ("mozole" sözcüğü buradan alınmıştır), diğeri de, I. Artemis'in zekası ile rekabet edebilecek düzeyde yaptığı bir savaştı.

Pilini ve diğer tarih yazarları mozolenin gerçek bir harika olarak korunması konusunda fikir birliğindeydiler. Deniz üserindeki oldukça uzak bir noktadan bakıldığında, 20 katlı bir bina kadar yüksek görülüyordu. Bugün bu yeri görmeye gelen ziyaretçiler, ondaki görkemi ancak hayal edebilmektedirler. Mozole 1500 yıl boyunca ayakta kalabilmişse de, bir zelzele sonunda harabeye dönmüştür. Daha sonra Aziz Jhon'un Şövalyeleri buraya gelerek, harabedeki kalıntıları, kendileri için inşa ettikleri kalenin duvarlarının yapımında kullanmışlardır.

Bu mozolenin genel olarak kabul edilmiş bulunan görünümü şöyledir: Boyu eninden uzun, dört bölümden oluşmuş halde ve sağlam bir taban üzerinde sıra halinde dizili 36 kolonluk bir salon ve sonra 24 basamaklı ve basamakların en üstünde, Mozolus ve Artemis'in heykelleri de bulunan ve dört atın çektiği bir arabanın olduğu bir piramit. Duvarların dört bir yanı zamanın en büyük ustalarının freskleriyle bezenmişti ve mozolenin bu derece muhteşem bir yapıt olmasının nedeni de bu duvar freskleriydi. Bunların bazı parçaları İngiltere'deki Castle Müzesi içinde bulunan Britanya Müzesi'ne (British Museum) taşınmıştır; ancak bazı sütun ayakları ve bloklar da yerinde görülebilmektedirler (bunların pek çoğu da kalenin duvarlarındadır).

Artemis'in ustaca yaptığı ve anılardan hiç silinmeyen ikinci önemli iş de Rodos'u kuşatmaktı. Rodoslular, Karyalı bir kadın hükümdar ile pazarlığa oturmanın yakışık almayacağını düşündüler (hem kim bilir, belki de bu bir fırsattı), Artemis'I oradan kovmak için bir donanma gönderdiler. Artemis bu planı önceden duydu ve kuvvetlerini ana limanın yakınındaki gizli bir limana sakladı. Rodoslular karaya yanaşarak çıktıklarında, Artemis'in adamları gemileri tekrar açık denize doğrulttular. Rodoslu askerler kuşatıldı ve pazar yerinde başları kesildi. O sırada Karyalılar onlara ait gemileri Rodos'a yönelttiler. Rodoslular kendi askerlerinin zaferle döndüğünü sanarak, düşman askerlerini karşıladılar ve böylece Karyalıların kucağına düşmüş oldular. Artemis'in varisleri, onun kadar önemli işler yapmamışlardır.

Büyük İskender büyük bir hızla Anadolu'yu talan etmeye başladı ve bir süre sonra M.Ö. 334'de Halikarnas'a gelerek Karya Prensliği'nin kralicesi Orontabatis'e ulaştı. Bu şehir, Persler için, İskender'e Ege'de karşı çıkabilecekleri son fırsattı. Böylece Orontabatis, Yunanlı paralı askerlerden büyük bir Pers ordusu kurdu. Tarihçilerden Diodius ve Aryan'a göre, her iki taraf da olağanüstü gayretlerle savaştı. Bu arada Halikarnaslılar da, İskender'I oldukça kızdıran bir direnişi inatla sürdürdüler. İskender de askerleriyle şehrin surlarından içeri girdi ve kendisine engel olan direnişçilere ceza olarak, her şeyin yığınlar halinde yakılmasını emretti (fakat yerli halka dokunmadı).

Bir yandan, kıyıdan uzaktaki bu altı şehre yeni yerleşmekte olan halk, kendi topraklarına geri gönderilirken, diğer yandan Orontabatis ve Persli ortağa Memnon, biri ana limanın doğusunda, diğeri ise batısında bulunan Salmakis ve Zefsiya'daki şatolarda mahsul tutuldular.

Donanmalarının geri kalanı Kos'u tuttu. Kale düştüğü zaman, İskender, daha önce yakıp yıktığı bu küçük Adaprensliğinde kuvvet topladı.

İskender'in zaptından sonra Halikarnas bir daha eski gücünü kazanamadı. Şehrin tarihi bir süre daha hareketsiz geçti, ancak bilindiğine göre, M.Ö. 3'cü yüzyılda bu şehirde savaş gemileri inşa ettiren Mısır Kralı II. Pitoleme'nin gücü altına girdi. Roma, Mısır'I M.Ö. 190 yılında fethettiğinde, Halikarnas da özgürlüğüne kavuştu. Bu özgürlük, M.Ö. 129 yılında Roma,
Karya'yı da Asya'daki yeni yapısına katıncaya kadar sürdü. M.S. 400 yılında, Roma'nın düşüşü ve Hıristiyanlığın yükselişiyle Halikarnas, Afrodisyas Başpiskoposlugu'na bağlı olarak, bir piskoposluk mıntıkasına dönüştü. Bu sırada, başkenti Konstantinopol (bugünkü İstanbul) olan Bizans imparatorluğu, en zengin seviyesine ulaştı. Bu geniş imparatorluk çok geçmeden Kuzey Afrika, İtalya ve İspanya'yı da topraklarına kattı. Ancak Bodrum ve havalisinin önemli olduğu dönem sona ermişti. Böylece, Türklerin 11. Asırda bu bölgeyi almalarına kadar, tarihçiler için, bu topraklar hakkında yazabildikleri çok az olay olmuştur. Bizanslılar burayı birinci Haçlı dönemi sırasında 1906'da ele geçirdilerse de, Türkler üç yıl sonra burayı geri aldılar.

13.y.y. sonlarına doğru, Karya olarak bilinen bölge Menteşe Beyliği'nin eyaletlerinden biri oldu ve 1392'de Sultan Bayezit tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı. Bu sırada Aziz John şövalyelerinin kalesi Simirna'daydı (bugünkü İzmir). Moğol lideri Timurlenk 1402'de burayı harabetti; onlar da, Türk Sultanı Mehmet Çelebi'den, yerine yeni toprak talep ettiler. Şövalyelere Halikarnas verildi. Burada yeni bir kale inşa ettiler ve bu eyaleti (buraya Mesi derlerdi) yüzyıldan fazla denetlediler.

1523'de, tüm sultanların en büyüğü Kanuni Sultan Süleyman, şövalyeleri topraklarından kovdu. Osmanlı İmparatorluğu Sultan Süleyman'ın 40 yıllık hükümdarlığı boyunca doruğa yükseldi, fakat bunu uzun süren iç krizler ve düşüş dönemleri takip etti.

Bodrum 1770'de Rus donanması tarafından top ateşine tutuldu ve 1824'deki Yunan ayaklanmasında da Türk Donanma Üssü olarak kullanıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında "Duplex" adlı Fransız savaş gemisi Bodrum'u ateşe tutarak, karaya yanaşmak istedi, ancak halk onları engelledi. Osmanlı İmparatorluğu, Bodrum'u İtalyanlara kaptırdı ve İtalyanlar 1919'da burayı işgal ettiler. Türk Kurtuluş Savaşı'nın kaçınılmaz zaferi sırasında, İtalyanlar 1922'de buradan sürüldü ve Bodrum, olağanüstü güzellikteki doğal çevresinden dolayı, dinlence yeri ve yaşamın tadı çıkarılan bir belde oldu.

Yalıkavak

Bodrum'dan Yalıkavak'a karadan yapılan yolculuk sırasında, konuklar yarımada üzerinde en çok görülmesi gereken manzaraları seyrederler. Verimli vadilerden yukarı doğru tırmandıktan sonra, yol dağğın tepesini keserek aşağı doğru, yarımadanın ortasına iner ve Yalıkavak'a varmadan önce, yörenin ve güney kıyılarını ortadan iki ayırır. Yalıkavak, yıllarca Ege'nin Türk kıyılarındaki en önemli balakçılık mermezlerinden biri, balıkçı ve sünger avcılarının teknelerinin sığındığı bir liman olmuştur. Bugün yerli halkın çoğu hala denizcidir.

Yalıkavak, bir yandan denizin ağır işçiliği olan balıkçılığı, diğer yanda da çağın getirdiği kahve, restoran ve barlar gibi turistik olguları günümüzde içiçe yaşamaktadır. Getirdikleri deniz ürünlerini boşaltan balıkçı motorları ve yolcularını karaya çıkaran pırıl pırıl yatlar ile durmaksızın işleyen, bir yandan da dinlendirici, hem dost, hem de yabancı, eşsiz bir atmosfere sahiptir.

Göltürkbükü

Üç yıl öncesine kadar Bodrum'un en sakin tatil yerlerinden olan Türkbükü, bugün artık sosyetenin vazgeçilmez adresi.

Burası eski bir Likya kenti. Zamanında Bodrum'un Güllük körfezi ve yukarı Ege arasındaki deniz ulaşımı buradan yürütülmüş. Yöre Likyalılar'dan kalır da izlerini taşımaz mı? Kaya mezarları, sarnıçlar, ne için kullanıldığı tam kestirilmeyen mağaralar... Burada dolaşırken rastlayacağınız Antik kalıntılardan sadece birkaçı.

Türkbükü'nde sahil boydan boya her keseye, her zevke cevap veren motel, pansiyon, cafe-bar dolu. Hemen hepsinin özel iskelesi var. Genelde buraları, gündüz güneşlenme yeri geceleri restoran olarak kullanılıyor.

Sahil yolu yazın trafiğe kapalı. Bu nedenle Gölköy üzerinden Türkbükü'ne geldiğinizde, gideceğiniz yere göre ya sola sapıp arkadan dolaşıyor; ya da sağa sapıp, otomobilinizi hemen girişteki park yerine bırakıyorsunuz.

Gölköy'le Türkbükü, önceki yıl Göltürkbükü adıyla aynı belediye çatısı altında birleştirildi. Her iki yöre de, Bodrum yarımadasında, doğal özelliklerini koruyabilmiş nadir yerlerden. Ancak, belediye olmak anlaşılan buralara yaramadı ve yöre bir anda aşırı lüksleşti. Yatlar çoğaldı, bazıları koyuhavaalanı gibi kullanmaya başladı.

Geçmiş yıllarda Türkbükü'nü, sessiz ve sakin bir tatil yapmak isteyenlere tavsiye eder, kurtlarını dökmek isteyenler için Bodrum'a sürekli dolmuş olduğunu hatırlatırdım. Şimdilerde ise Bodrum'da kalanlar, kurt dökmeye Gölköy ve Türkbükü'ne gelir oldu.

Nasıl gidilir?
Türkbükü, Bodrum'a 20 kilometre uzaklıkta. Bodrum-Torba üzerinden gelirken yol üzerindeki tek benzinciyi geçer geçmez sağda "Göltürkbükü" tabelasını görüp sağa sapıyorsunuz. Mandalina bahçelerinin arasından geçen daracık bir yoldan Gölköy'e ve ardından Türkbükü'ne ulaşıyorsunuz.

Otonuz yoksa sorun değil... Bodrum'dan sürekli dolmuş çalışıyor.
Bodrum havaalanından : 45 km. Bodrum şehir merkezine : 19 km.

Yalıçiftlik

Bodrum'dan dolmuşla 20 dakika uzaklıktaki Yalıçiftlik'e, çam ormanlarının arasında kıvrıla kıvrıla giden yol üzerindeki gümbetlerin önünden geçilerek varılır. Karaada'nın bitiminden sonraki ilk koyda ve Gökova Körfezi'nin girişini gösteren bu çakıllı sahilde, etrafa serpiştirilmiş birkaç restoran görülür. Kıyının doğu yanı kumluktur. Biraz daha ilerideki ıssız kayaların arasında tek başına denize girmek ve güneşlenmek mümkündür.

Yalıçiftlik'ten dört kilometre sonra tarımla uğraşan Çiftlikköy'e varılır. Taştan yapılma çiftlik evleri tepenin eteklerine yayılmıştır. Belli başlı ürünleri, ormandaki kovanlardan toplanan çam balı ve çevredeki bahçelerde yetişen incirdir.Turizm elinin değmediği bu köy, Bodrum Yarımadası üzerindeki çiftlik yaşamının görünümlerini gözler önüne serer.

Gümbet

Gümbet için kimileri "Bodrum'un yatak odası" diyor. Bense burayı daha çok büyük bir Panayır yeri"ne benzetiyorum.

Gümbet Bodrum'a yürüme mesafesinde bir eğlence merkezi. Bir zamanlar inlerle cinlerin top oynadığı Gümbet, zaman içinde otol motel ve tatil evleriyle dolmaya başladı. Bodrum aşırı kalabalıklaşıp, Kale'yle Halikarnas Disco arasındaki güzelim sahilde denize girilemez olunca Gümbet'e rağbet daha da arttı.

Bugün pekçok konaklama tesisisin yer aldığı Gümbet'te, sadece burada kalanlar değil. Bodrum'dan günübirlik gelenler de denize girmenin teyfini çıkarıyor.

Boydan boya uzanan halka açık plajlarında her türlü etkinliğe katılmak olası. Sörf yapabiliyor, paraşütle koyda turlayabiliyorsunuz. Buradan düzenlenen günlük turlarla çevre koyları dalaşabiliyorsunuz.

Gümbet üstelikte, tıklım tıkışlıkta Bodrum'la yarışıyor. Hatta bazı yerlerinde onu da geçiyor. Burada hemen iki dükkandan biri yeme içme üzerine iş yapıyor. Köfte ekmekten, Çin yemeklerine kadar her mideye, her keseye hitap eden onlarca kafe, restoran ve benzeri yer bulunuyor. Geri kalan dükkanlar ise giyim kuşam ve hediyelik eşya ağırlıklı işyapıyor.

Akşam üstleri buraları tam bir lunapark görünümü alıyor. Ortalık daha da bir rekleniyor. Tatili gürültü, patırdı, kalabalık, şamata olarak algılayanlara Gümbet'i öneririm.

Bardakçı sakinBardakçı koyu, Bodrum'a Gümbet'ten daha yakın olmasına karşın gerek küçük olmasından ve gerekse bir zamanlar kara ulaşımının bulunmamasından dolayı daha rafine kalabildi. Konumu buranın panayır yerine dönmesini önledi. İyi ki de öyle oldu. Burada deniz o kadar berrak ki, dibine attığınız paranın yazı mı tura mı geldiğini görebilirsiniz. Zeki Müren'in hayattayken vazgeçilmez mekanlarından Bardakçı Koyu'nu "Hem Bodrum'a iki adım ötede olayım, hem de gürültü patırtıdan nasibimi almayayım" diyenlere öneririm.

Turgutreis

Adını burada doğan büyük Türk denizcisinden alan Turgutreis, Bodrum'a yarım saat mesafede, çevresi birbirinden güzel koylarla dolu ucuz bir tatil yeri.

Turgutreis'in hayli girintili çıkıntılı sahilleri, burayı birbirinden güzel koylar açısından hayli zengin kılıyor. Başlıcaları Kadıkalesi, Fener, Meteoroloji, Akyarlar, Karaincir, Kargı, Bağla, Akçabük şeklinde sıralanıyor.

Sporat Takımadalarını oluşturan Küçük Kiremit, Büyük Kiremit, Fener, Çatal, Yassı, Tüllüce, Kargı, Köçek, Sarıat gibi irili ufaklı ondört ada da Turgutreis sınırları içinde kalıyor. Cos (İstanköy) ve Kalynos gibi Yunan adaları da bunların hemen yanında yer alıyor.

Burada dağlar denize dik iniyor. Aralarında oluşan ovalarda yetişen narenciye halkın ana geçim kaynağını oluşturuyor. Yöre mandalinasıyla meşhur olmakla birlikte incir ve üzümü de müthiş lezzetli oluyor.

Turgutreis, yarımadada devremülk sisteminin temellerinin ilk atıldığı yerlerden. Bu nedenle, çevrede hayli yazlık ev bulunuyor. Yörenin turistik yatak kapasitesi ise 20 bini aşıyor. Yörede tatil evinin fazla olması, uzun süre tatil yapacak kalabalık ailelere yarıyor. Bunlar otel, motelde kalmak yerine, ev kiralayıp tatili daha ucuza getiriyor. Sahilde inşasına geçen yıl başlanan 500 yat kapasiteli marina tamamlandıktan sonra, yöre turizminin daha da hareketlenmesi bekleniyor.

Turgutreis'te sahil önceki yıllarda mezbelelik görünümündeydi. Geçen yıl yapılan düzenlemelerle eli yüzü düzeldi. Bu arada meydanda otolar için de park yeri ayırmaları özellikle günübirlik gelenler açısından büyük kolaylık oldu. Otoparkın yanına yapılan, beş yıldızlı otellerinkini aratmayan genel tuvaleti, aynı temizliğini koruyor. Görevlileri buradan kutlamak istiyorum.

Turgutreis, Bodrum'la kıyaslandığında hayli ucuz kalıyor. Nitekim kafelerinde, restoranlarında birşeyler yiyip içtiğinizde, çarşısındaki dükkanlarında alışveriş yaptığınızda bunu hemen anlıyorsunuz. Öte yandan sürekli rüzgar alması burayı sörfçüler için cennete çeviriyor. "Bana ne, bilmiyorum ki" demeyin. Niyet ederseniz, üç beş günde öğretiyorlar.

Bunları yapın:
Gümüşlük'te rakı-balık muhabebbeti yapın.
Bağla'nın tatlı sularından için.
Karaincir'in kumlarına uzanın.
Akyarlar'a gidin, Yunanistan'ın Cos adasına gitmiş kadar olun.
Hüseyin Burnu Feneri'nin hemen altındaki "Kum Hanımı" plajını görün.
Aspat'ta Ceneviz korsanlarının sığınağı Çıfıt Kalesi'ni seyreyleyin.
Hepsinin yanıbaşınızda olduğunu unutmayın.

Nasıl gidilir?
Bodrum'dan Turgutreis'e normalde Ortakent-Akçaalan üzerinden yarım saatte gidilir. Ayrıca Bitez-Bağla-Akyarlar üzerinden yarımadanın güneyini takip ederek ulaşılabileceği gibi, yarımadanın kuzeyini takip ederek Torba-Gündoğan-Yalıkavak-Gümüşlük üzerinden de gidilebilir. Yolu buralara düşenlere her üç yolu da denemelerini öneririm. Böylece bir taşla iki kuş vurur, yarımadanın doyumsuz manzarasının tadını da çıkarırlar.

Torba

Hem kafamı dinleyeyim, hemde Bodrum gibi bir eğlence merkezine yakın olayım diyenlere Torba'yı öneririm Torba, Bodrum'a 6 kilometre uzaklıkta küçük, sakin ve sevimli bir yerleşim yeri. Korumalı bir konumda bulunduğu için en sert poyrazda bile koyda yaprak kımıldamıyor.
Koyu çevreleyen tepelerdeki çam ağaçları, önceki yılki yangında büyük zarar görmüş olmakla birlikte, çevreye yine de yeşil hakim.

Torba sahili boydan boya her zevke her keseye cevap veren otel, motel, pansiyon, restoran, kafelerle dolu. Yemek sorun değil. En lüksünden en salaşına her çeşidi bulunuyor.

Anayoldan Torba'ya indiğiniz zaman, Voyager Clup Torba tam karşınıza geliyor. Voyager Clup Torba 'yı merkez kabul edecek olursak, Torba'da otel, motel, pansiyon ve kafeler daha çok sol tarafta yer alıyor. Sola sapınca, önce Bodrum-Didim seferlerinin yapıldığı feribot iskelesine geliyorsunuz. Hemen yanından, arka planda yeme-içme ve konaklama yerlerinin bulunduğu, boydan boya bir sahil başlıyor.

Torba'da, feribot iskelesinin bitiminden başlayan sahil pırıl pırıl. Herkes dilediği yerden denize girebiliyor. Plajların bitiminde, balıkçı barınağı ve yat limanına geliyorsunuz. Limanı geçip, çam ağaçları arasından kıvrıla kıvrıla giden dar yoldan devam ederseniz, koyun uç noktasına, Blue Dolphin'in önüne çıkıyorsunuz.

Bodrum-Didim feribot seferleri, Torba'dan yapılıyor. Dolayısıyla burada kalanlar dilerlerse kolayca Didim'e de gidip gelebiliyor. Torba'yı hem kafamı dinleyeyim hem de Bodrum gibi bir eğlence merkezine yakın olayım diyenlere öneririm. Özel otonuz yoksa, "hergün nasıl gider gelirim" demeyin. Torba-Bodrum arasında sürekli minibüs çalışıyor.

Bitez

Bitez sadece şirinliğiyle değil temizliğiyle de dikkat çekiyor. Bitez, Bodrum'a iki koy uzaklıkta olmasına karşın, turizme yeni açılan yerleşim yerlerinden. Buraya gelirken insanın dikkatini ilk olarak sokaklarının düzenli ve temiz olması çekiyor. Yol gösteren tabelalardan minibüs duraklarına kadar herşey özenli. Yahşi'de olduğu gibi burada da otel, motel ve restoranlar sahilin hemen arkasında yer alıyor. Oto yolu ise tesislerin arkasında kalıyor. Sahile ineceğiniz zaman otonuzu, arka plandaki otoparka bırakıyorsunuz. Konaklama yerleriyle deniz arasında yol olmaması, yöreyi özellikle çocuklu aileler için hayli cazip kılıyor. İnsanlar burada çocuklarını gönül rahatlığıyla bırakabiliyor. Restoranlarında mönüler sadece bizim ev yemekleriyle sınırlı değil. Diğer ülkeler mutfaklarından yemekler de yer alıyor. Zira Bitez'i yerli turistler kadar, yabancılar da tercih ediyor.

Yabancıların burayı tercih etmeleri, denizinin ve doğasının eşsiz güzelliğini yanısıra, yarımadanın sörf yapmaya en elverişli yerlerinden olmasından da kaynaklanıyor. Burada gündüz sahilde yoğunlaşan kalabalık, akşama doğru sahildeki restoran ve kafeleri doldurmaya başlıyor. Ve doluluk gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor. Bitez gündüzü ayrı, gecesi ayrı keyifli bir tatil yeri. Üstelik Bodrum'la karşılaştırıldığında da hayli ucuz kalıyor. Burayı, kafa dinleyerek sessiz sakin bir tatil geçirmek isteyenlere öneririm. Ayrıca yarımadanın herhangibir yerinde tatil yapanlara da "Bir gününüzü Bitez'e ayırın" derim. Nasıl gidilir? Bodrum'na Bitez'e 5 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Otomobiliniz yoksa sorun değil. Zira sürekli minibüs çalışıyor

Gümüşlük

Bodrum yarımadasının batı ucunda eski Myndos kenti kalıntıları ile içiçe yaşayan Gümüşlük Köyü buraya ilk gelenleri bir görüşte büyüler.Yöreyi tanıyanlar ise her fırsatta buraya gelerek sunulan güzellikleri tekrar tekrar yaşamak isterler. Bodrum'dan Gümüşlük'e karayolu ile 20 dakikada ulaşılır. Daha sahile inmeden, Peksimet Boğazını geçip yeldeğirmenlerinin olduğu tepeyi aştığınızda görülen manzara mavi,yeşil ve beyazın mükemmel bir karışımıdır. Narenciye bahçelerinin arasından kıvrılarak giden yoldan sahile ulaştığınızda, en sert havalarda bile denizler için emniyetli bir sığınak olan doğal limana gelirsiniz.

Arkeolojik sit alanı olması nedeni ile korunan çevre, doğallığını büyük ölçüde muhafaza etmektedir. Halikarnas Kralı Mausolos'un kurmuş olduğu Myndos Kentinin kalıntıları geçen yüzyıllardaki büyük depremlerin sonucunda kısmen su altında kısmen de toprak altında kalmıştır. Bu nedenle antik Myndos Kenti ''Batık Şehir'' olarak da anılır.

Koyun girişindeki Tavşan Adası'na Batık Şehrin taşları üzerinden yürüyerek geçilebilir. Adanın güney tarafındaki koy ise deniz ve güneş tutkunlarının tercih ettiği doğal bir plajdır. En sıcak yaz günlerinde bile hafif bir esinti sizi serinletir. Güneşin batışı ise Gümüşlük'te bir başka güzeldir.Güneş batıdaki adaların ardından tamamen kaybolduktan sonra bile kızıldan mora çeşitli renklerin dansı uzun süre devam eder. Hemen ardından gecenin ilk yıldızlarının parıltıları koyun durgun sularında oynaşmaya koyulur. Artık uzun sürecek bir akşam yemeği için denizden birkaç adım ötedeki masanızda, buz gibi bir duble rakı veya bir kadeh şarap eşliğinde sunulan deniz ürünlerinin tadına doyamazsınız.

Gümüşlük serüvenini noktalarken, buraya tekrar geleceğiniz günü düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Tanrı bu beldeye elindeki tüm güzellikleri sunmuştur. Deniz, güneş, toprak, kum, hava ve yeşilin coşkun tonları, rengarenk çiçek ve bitki türü...Bütün bu doğa harikaları burada birleşerek ruh ve zenginlik kazanmışlardır. İnsanlarda bunları kucaklamak için yüzyıllardır bu kıyılara taşınmıştır. Antik Myndos uygarlığından kalan su kalıntıları, deniz altındaki dalgakıran, tarihi çeşmeler, kiliseler, sarnıçlar, mezarlar, kuyular, paralar ve küpler senelerce evvel buralara yerleşenlerin o günlerde bile bu güzelliklerin farkında olduklarının kanıtlarıdır.

Bu yaşlı belde tarih ve kültür zenginliğini bugünlere kadar taşıyarak hakettiği sevgiyi bulmuştur. Gökkuşağı gibi renkli, bu yörede yaşayan insanlar, bir ayağı karada, bir ayağı denizde, ekonomik ve sosyal gelişmelerini çağlar boyu sürdürmüşlerdir. Denizin elli kulaç derinliklerine meydan okuyarak dalıp ekmek arayan sünger avcıları bu kıyılarda yetişmiştir.

Özgürlüklerini arayan Heredot’a, Artemis’e, Kral Maussollos’a, Turgur Reis’e, ev sahipliği yapmış,onbinlerce insanı barındırmış ve kucaklamış kıyılardır buralar....

Ortakent

Ortakent-Yahşi, Bodrum yarımadasının batısında kalan, eski köy özelliğini koruyabilmiş yeşilliklerin arasından uzanan ince yollarla denize inilen bir beldedir. Bodrum şehir merkezine yaklaşık karadan 7 km, denizden 3 mil uzaklıktadır. Bodrum şehir merkezindeki otobüs terminaline indiğinizde, Ortakent-Yahşi dolmuşlarıyla beldeye ulaşım 15 dakika sürmektedir. Ortakent ve Yahşi bölgelerini Uludere adıyla anılan akarsu ikiye bölmektedir. Bölgede eskiden olduğu gibi, tarım, hayvancılık ve narenciye ile uğraşılmaktadır. Halen bozulmamış köy dokusu, mandalina bahçeleri ve mavi bayraklı deniziyle ziyaretçilerine ev sahipliği yapmaktadır. Köy içine doğru girdiğinizde, geçen yüzyıldan kalma eski taş evler ve tepedeki eski değirmenler gözünüze ilk çarpacak özelliklerden birkaçıdır.

Ayrıca geçmişten kalan pek çok gelenek olduğu gibi devam ettirilmektedir; bunlardan en önemlisi düğünlerdir.

Düğünlerde kına gecesinde, gelinlere eskiden kalan ve antik değere sahip olan ''Devren'' adı verilen kırmızı kadife üzerine simlerle işlenmiş ve her işlemenin farklı bir anlamı olan gelinlikler giydirilir.

Bölgede, gene eskiden kalan geleneklerden olan, ''Deve Güreşleri'' düzenlenmektedir. Son 30 yıldan bu yana Bodrum yarımadasıyla beraber Ortakent,turizmde de gelişme göstermiştir. Ortakent ve Yahşi beldesinin sahil şeridinde büyük küçük pek çok otel yılın 6 ayı kaliteli hizmet vermektedir.

Yabancı turistlerin yanı sıra bölgenin büyük bir yerli turist potansiyeli vardır. Her yıl ülkemizin başlıca büyük şehirlerinden gelen insanlar, hem eğlenebilmek hem de şehir merkezinin gürültüsünden uzakta dinlenebilmek için Ortakent-Yahşi beldesini tercih etmektedirler. Deniz tarafında bölgenin tam karşısında yer alan ''Çelebi Adası'' pek çok günlük gezi teknesinin uğradığı bir adadır. Bölgenin uzun ve geniş bir koy olmasından ve rüzgarı çok iyi almasından dolayı, sörf, optimist,katamaran gibi yelken sporları için elverişlidir. Bunun yanında jetski, parasailing gibi pek çok su sporu da yapılmaktadır. Ayrıca ülkenin en büyük alışveriş merkezlerinden biri de bu bölge sınırları içinde yer almaktadır.

Bölgenin en batısında yer alan şimdilerde ''Camel Beach'' adıyla anılan fakat eskilerin ''Kargı Koyu'' diye bildiği, sanki sonsuz bir kumsalmışcasına uzanan doğal bir plajı vardır. ''Camel Beach'', adını eskiden beri kumsalda yatan ve atlayan develerden almıştır. Bu develer yerli ve yabancı pek çok ziyaretçinin ilgi odağı olmuştur.

Ayrıca plajın kumlarında dünyanın pek az yerinde görebileceğiniz ''zambakları''görebilirsiniz.
Bu plaja günlük tur tekneleriyle ulaşabileceğiniz gibi dolmuşlarla da ulaşmak mümkündür.

1963-64 yıllarında yapılan arkeolojik kazılardan anlaşıldığı kadarıyla bölge tarihi, ''Miken'' dönemine kadar giden eski bir yerleşim alanıdır. Ortakent merkezin 1 km. kadar kuzeyinde ortaya çıkarılan nekropol alanı mezarlarından ele geçen, çanak-çömlek, bronz silah gibi eserler bugün Bodrum Sualtı Arkeoloji müzesinde korunmaktadır. Roma ve Bizans çağının kalıntılarını taşıyan bölgenin Osmanlı döneminde de önemli bir yerleşim birimi olduğu mezartaşı yazıtlarından anlaşılmaktadır. Antik çağda dini bir merkez olan Telmesos (Telmissus) ta kahin rahiplerin atası ''Apollon'' adına bir tapınak yapıldığı, Bizans döneminde bu tapınağın üzerinde piskoposluk merkezi olarak bir klise inşa edildiği sanılmaktadır. Çakmaklı mevkiinde görülen kalıntının, baş rahip Episkopis'in oturmuş olduğu kliseye ait olduğu düşünülmektedir.

1523'te Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman, St.Petrum (Bodrum)'u aldığında, Episkopi kendiliğinden teslim olmuştur. Rivayete göre Sultan Süleyman bölgeyi ziyarete gelmiş; ''Bağarası'' denen mevkide, yöreye ismi verilmiş olan Rahip Episkopis'in diktirmiş olduğu misket üzümlerinin kokusunu duyduğunda, ''Mis gibi kokuyor, buranın adı Misgibi olsun'' demiştir. Zamanla yöre bu ismiyle anılmıştır.İlk ismi ''Episkopi'' olan bölgenin halk dilinde ''Müsgebi'' olarak söylenişi 1961 yılına kadar sürmüş, bu tarihten sonra Bodrum-Turgutreis karayolunun tam ortasından geçmesi nedeniyle ''Ortakent'' olarak anılmaya başlanmıştır. Bölgede, 17 yüzyılda savunma amaçlı olarak yapılmış kulelerden ikisi halen ayaktadır. Bunlardan biri Mustafa Paşa'ya diğeri kardeşi Ahmet Paşa'ya aittir.

Yarımadada güneşin en güzel battığı yerlerden biri, Ortakent Yahşi'dir. Serin bir yaz akşamında yüzünüzü denize dönüp ufka doğru baktığınızda, dünyanın en güzel renklerini bir arada göreceksiniz. Dolunayın çıktığı gecelerde denize bir adım uzaklıktaki restoranlarda, gecenin tadına, bir bardak şarapta ya da dostlarınızla bir yemekte varabilirsiniz.

Bazı geceler bölgenin geleneksel ahşap tekneleriyle denizin ortasında dolunayın keyfini çıkarabilir aynı zamanda denizden kıyıya baktığınızda otellerin ve restoranların denizde sallanan ışıklarını seyredebilirsiniz.

Bu da unutamayacağınız bir tatilin silinmez izleri olarak belleğinizde daima kalacaktır.

Bodrum Hakkında

Homeros'un 'Ebedi mavilikler ülkesi' dediği ve bir diğer Bodrumlu Cevat Şakir'in de 'başka yerde olup nur içinde yatılacağına burada nur içinde yaşanır' demesi boşuna değildir. Tarih boyunca, önceki adıyla Halikarnassos, sonra da Bodrum, paylaşılamayan ve uğrunda hep mücadele edilen bir yer olmuştur.

Bodrum, doğu ve batı limanlarının birleşmesinden meydana gelen yarımada üzerinde yükselen kalesi ve iki limanın kıyılarına dizilmiş bembeyaz evleri, gümbetleri ve denize inen daracık sokakları şöhreti dünyaya yayılmış yatları, tersaneleri ile ünlü bir yöredir.

Bugün Bodrum, bir tatil yöresinden beklenen tüm unsurları bünyesinde toplamış, yaz-kış yaşanabilecek önemli bir turizm merkezidir. Dünyanın dört bir yanından gelen zengin yatçılardan kısıtlı bütçesiyle bir pansiyonda uzun yaz tatili geçirebilen gelir gruplarına kadar tüm kesimlerin beklentisini karşılayacak donanıma sahiptir.

Bodrum Türkiye’de ziyaretçi potansiyeli en yüksek olan tatil beldelerinden bir tanesidir. Yaz aylarında burayı ziyaret eden gerek yabancı gerek yerli turist sayısı ile nüfusunu bir anda artar. Ancak Bodrum sadece yaz aylarında ziyaret edilebilecek bir yer değil. Özellikle bahar aylarında bir çok insanın tercih edeceği bir yer olan Bodrum eylül ekim aylarında zefiriye adı verilen rüzgarın serin esintisi eşliğinde ne sıcaktan bunaltan ne de soğuktan üşüten bir iklime sahiptir.

Bodrum her tarza hitap ediyor olmasıyla bu kadar meşhur bir bölge olduğunu söylemek yanlış olmaz! Lüks otellerde konaklayabilir, minderlerin üzerinde güneşlenebilir, maviye olan hayranlığınız Bodrum’da tepelerinden görünen deniz ve gökyüzü uyumuyla daha da artabilir, su altı dünyasının en bilinmezini keşfedebilir, tarih kalıntılar müzeler, alışveriş, gece eğlenceleri, ya da palmiyeler arsında uzun yürüyüşler yapabilir, köy yaşantısı içinde huzur bulabilir, güneşin batışını seyrederken hayata bir kere daha sımsıkı sarılabilirsiniz.

Bodrum Kalesi:
Bodrum’u Bodrum yapan bir çok özelliklerden bir tanesi de, her yerden görülen kalesidir. Surların heybetli duruşlarının haricinde içini gezme fırsatını da kaçırmayın!

Bodrum Kalesi, 15 yüzyıldan bu ana dimdik ayakta kalan yapılan bir tanesidir. Yıllara, farklı kültürlere, savaşlara tanıklık etmesi duruşuna ayrı bir özellik katmaktadır. St. Jean şövalyeleri tarafından yaptırılan kale, içi içe 3 surdan ve 5 kuleden oluşuyor. Şövalyeler zamanında içinde bulunan kilse 1525 yılında camiye çevrilmiş, 1895 yılında ise içine bir hamam eklenerek bugünkü halini alıyor.

Su Altı Arkeoloji Müzesi:
Bodrum berrak denizi ve keşfedilen keşfedilmeyi bekleyen su altı yaşamıyla alternatif sporlardan hoşlanan insanlar için önemli bir merkezdir. Ancak burada ki su altı dünyası sadece balıkların ve canlıların yaşamalarıyla bitmiyor. Suyun altında yatan tarih Bodrum’da su yüzüne çıkıyor. Bodrum Kalesinin içinde yer alan bu müze 1964 yılında açılmış Dünyanın ve Türkiye’nin ilk ve tek, su altı müzesi olan bu müze Bu müzede şüphesiz en çok ilgi çeken ise; üç ayrı batık gemi sergilenen bölümdür.

Mozole:
Dünyanın 7 harikalarından biri olan Mozole, Bodrum’da bulunuyor. Daha doğrusu, bulunuyordu demek daha doğru olur! 1303 yılında bir depremle yıkılan bu yapının M.S 12 yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir.. Bugüne kadar sadece tarihçi Plinius'un anlatılarından yola çıkılarak çizilen bir resmi bulunmaktadır. Basamaklı bir piramit görünümümde olan bu harikanın tepesinde zafer arabaları bulunuyordu.

Antik Tiyatro:
Antik Tiyatro özellikle yaz aylarında içinde düzenlenen çeşitli organizasyonlarla adından oldukça söz ettiren bir yerdir. Göktepe yamaçlarında buluna tiyatroda bir yanda mükemmel bir manzara, bir yanda M.Ö. yılardan kalma bir yapının içinde bulunmanın vermiş olduğu farklı duygularla keyfinize keyif katacak olan bir yerdir. Yaklaşık 4.000 kişilik kapasiteli olan Bodrum Tiyatrosu’nda devam edilen kazı çalışmalarında en son çeşitli yolar ve odalar bulunmuştur.

bodrum

Homeros'un 'Ebedi mavilikler ülkesi' dediği Bodrum, önceki adıyla Halikarnassos, tarih boyunca paylaşılamayan ve uğrunda hep mücadele edilen bir yer olmuştur. Bodrum, doğu ve batı limanlarının birleşmesinden meydana gelen yarımada üzerinde yükselen kalesi ve iki limanın kıyılarına dizilmiş bembeyaz evleri, gümbetleri ve denize inen daracık sokakları, şöhreti dünyaya yayılmış yatları, tersaneleri ile ünlü bir yöredir.